13 Eylül 2015 Pazar

Ne Bir Bulut Ne Bir Umut

https://www.youtube.com/watch?v=RKrNdxiBW3Y
Her zamanki gibi nasıl başlayacağımı düşünüyorum tabiki. Hiç düşünmeden bu yazılara başladığım için düşünmeye yazının başında başlıyorum.
O zaman şöyle söyleyelim; gördüğünüz üzere durup yazacak bir şeyler düşünmeye bile vaktim yok. Hoş, yazılarımı yazmış olmak için yazmam ve düşünmeme gerek yok. Çünkü yazılacak şeyler hep var hayatımda, herkesin hayatında olduğu gibi...
Hissettiğim şeyleri buralara yazmıyorum. Sadece defterlerime yazabiliyorum artık. Artık o kadar korkunç ki sadece kendime anlatabiliyorum. Başkalarının bilmesini duymasını istemiyor, anlatabilecek kadar da güçlü kalamıyorum.
Hoş, anlatsam da anlamazlar.
Gecenin bir köründe, herkes uyurken ben sokaklarda dolanmak istiyorum sabahlara kadar, sonra kimse anlamadan işe gidip, günlük yaşantıma devam etmek istiyorum.
Sevilmemek, yalnız bırakılmak, anlaşılmayıp, saygı duyulmamak. Evet hissettiklerimi yazdım az önce.
Terk edilmek. Çaresiz bırakılmak. Koşturup, terletilmek. Terli terli ceyrana tutulmak.
Bunlara sebep olan kişi bir değil.
Asla tek kişi olamaz.
Yaşamak isteyen bir insanı hayattan soğutan kişi tek olamaz.
Hayatı sevdiren kişi tektir ama.
Bütün o yılmışlıkları, başarısızlıkları, o karamsar, o çaresiz yanını pamuklu çarşaflara yatıran bir bir okşayan tek birisi vardır hep.
Anlamıyorum insan neden gider. Benim durumumda hele neden gider anlamıyorum.
Bir avuç bir şeydi istediğim sadece, sırf ona kucak dolusu verebilmek için.
Şimdilerdeyse o kucak dolusu veriyor, yokluğunu. Bense bir avuç hiç oldum.
Daha sonra uzun mesajlar almaya başladım. Sanki dalga geçiyordu. Sanki daha da kalp kırmak için, daha da öldürmek için yapıyordu sanki. Cevap vermek istememi sağlayıp, tek kelime etmememi sağlıyordu. Her şeye rağmen,
kendisi geldi. Kendisi gitti.
Bu bir savaş değildi ve senin dediğin gibi olmadı.
Ben kaybetmedim seni.
Biz birbirimizi kaybettik.
Bizdik.
O sebeple ben artık Bayan Hiçkimse değilim,
Biz, hiçiz artık.
Birbirimizi kullandık sadece.
Ben sevgini istedim.
Seninse ne istediğini çözebilmiş değilim.
Bahsettiğin güvendiyse eğer, her seferinde güvenimi sarsmak için başkaları lafını kullanan sendin.
Evet ben hatalar yapan bir insanım. Affedilmesi zor olan hatalar yapan, aşırı duygusal, alıngan, geri kafalı bir insanım. Ama buna rağmen her gezegende, her boyutta, her ırk, her dilde anlaşılabilecek kadar seviyorum. Safça. Temizce.
Bu sırada ben bulanıklaşıyorum o ayrı.
Ya seni başkaları alırsa?
Ya ben başkalarının olursam?
Dönme sakın geri.
Hayatını yaşa.
Herkesle düzüşmeni istiyorum.
Ne kadar boş olduğunu anlamanı, pişman olmanı istiyorum. Özledim demeni istiyorum.
Hayatının hatasının tadını çıkarmanı istiyorum.
Resmen beklemedin beni.
Ben burada senin için herkesi silip atarken, senin gelmen için yalvarırken, beklerken, sen günlerin boşuna geçtiğini düşünüp, sabırsızlanıyordun. Sana yetemiyordum. Hiç bir şekilde seni ne mutlu, ne tatmin edebildim. Çabalarken çok yoruldum sadece.
Geceleri hatırla.
Bir lafınla mahvoluyordum.
Bi çabada bulunsam senin aklında soru işareti oluyordu.
Ama geçen sefer böyle söyledin?
E çünkü şöyleydi oyüzden böyle söyledim.
Bilmiyorum...
Hatırla bunları.
Yada hatırlama.
Dediğim gibi, başkalarının ol. Sana yetebilecek seni mutlu edebilecek, tatmin edebilecek, her yerde ve istediğin her zaman düzüşebileceğin birini sev. O da seni sevsin.
Mutlu ol.
Daha önce hiç olmadığın kadar uzak ol bana. Dünya üzerindeki tüm yollardan uzak ol. Ne sana gelebileceğim bir yol, ne bir deniz, ne bir bulut, ne bir umut olsun.
Artık istediğin kadar zamanın var.

1 Eylül 2015 Salı

biliyorum, bütün sözler boş, bütün sözler nafile. hiçbir şair dizelerinde senden bahsetmiyordu, hiçbir yazar seni yazmıyordu artık bana. şarkılara anlamını sen katardın, şimdi sen anlamsızlaştırıyorsun. sen varken de yaşıyordum, şimdi de yaşıyorum ben. ama savurmuyor artık esen rüzgar, ıslatmıyor beni yağan o şiddetli yağmur, gözlerimi almıyor güneş, yakmıyor o bedenimi saran ışığı. ateş hissettirmiyor kendini, yüreğimdeki yangın kadar. yağmur damlaları da sıçramıyor o pür pak pencerelere. artık çıkmıyor o bacadan kara dumanlar. aydınlatmıyor lambalar odamı. bahar gelmiyordu yağmurun ardından. çiçekler kokmuyordu. fazlada kurcalamıyorum hatıraları, yaşandığı günlerin kokuları kaçmasın istiyorum. bir zamanlar en büyük zenginliğimken hayaller, şimdi umutlarımla beş para etmez oldum. geceler artık kısa geliyordu bana, seni hayal ederek bütün şehri izleyince sabah oluyordu hemen. şafağın söküşünde seni aramaktı bana kalırsa seni sevmek. menekşenin kokmadığını bilerek koklamaktı seninle bir ömre yemin etmek. sigaranın dumanında kaybolmaktı bazen, ateşin izmarite dayanmasıyla benimde bitişimdi. tek içmiyorum artık geceler. bir yanımda öfkem diğer yanımda pişmanlığım karşımda da efkarım var. sek içiyorum artık yalnızlığı, çarpmıyor eskisi kadar. içiyorum şişenin dibini görene kadar, sonra kapatıyorum gözlerimi dönmeye başlıyor film şeridi gibi her şey. onlar döndükçe kusuyorum masaya, avazım çıktığı kadar sustuğum her şeyi. sızıp kalıyor efkarım hep masada. gözleri doluyor pişmanlığımın. öfkem gururlu, dik oturuyor o gıcırdayan sandalyesinde. son kez yudumluyorum bardağımı, zaten sonra gözlerim kararıyor. gün ağarırken ele alıyorum bütün şiirleri. derin bir ah çekiyorum yazan dizeleyen, aşk uğruna ömrünü piç eden şairlere. yinede kızamıyorum, bağımlılık gibi bir şeydi aşk, düşmeden edemiyorlardı peşine ve yaşamadan anlayamazlardı bu süslü intiharı. gecenin karanlığına son noktayı koyarken, son gördüğüm olur gözlerime perde gibi inen gözlerin, meyhane sıcaklığı gibi olan gülüşlerin.