2 Kasım 2013 Cumartesi

Şu anı düşünün bi.
Bağıra bağıra -içinizden- ağlıyorsunuz ve içinizdeki çığlıklar birer inleme olarak göğsünüzden yükseliyor. Sanki herkes ve her şey mutlu siz ise değersiz bir müsvettesiniz şu küflü hayatta. Siz ağladıkça, göz yaşlarınız birer şelale oluyor yanaklarınızın etrafında ve isyanlarınız içinizde kabarıp patlıyor. Yatağınızın içinde kıvrılıyorsunuz. Karanlıkla baş başasınız. Etrafınızı kaplayan koskocaman bir karanlık var. Sanki deliriyorsunuz.
Kendinizi boşlukta buluyorsunuz. Her olayın en kötü anları birer film gibi seriliyor gözlerinizin önüne. Size düşen de göz yaşlarınız ile filmi ve yapımcılarını taktir etmek oluyor.
Diyorsunuz ki 'Neden ben?'
Sadece huzur istiyor ruhunuz. Hayalinizi yaşamak istiyorsunuz. Kafanızdakini yaşamak. Ağlayarak uyumamak, gözlerinizin kenarındaki kurumuş yaşlarla, yastığınızın üzerindeki rimel lekeleriyle uyanmamak istiyorsunuz. Ve bazen sadece, uyanmamak istiyorsunuz.
Uyanmamak ve bu iğrenç dünyaya gözlerinizi açmamak istiyorsunuz. Yapmacık gülümsemelere maruz kalmak istemiyorsunuz. Bunca kötülüğe ve haksızlığa maruz kalmamak istiyorsunuz.
Karanlığın içine çekilmek istiyorsunuz.
Derin, acımasız ama huzurlu karanlığın içine.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder