28 Mayıs 2013 Salı

Uzun zamandır yazmıyorum farkındayım, yazılırım bazen çok sıkıcı, hatta hep sıkıcı bunun da farkındayım ama ben gene de yazacağım. Ve şunu biliyorum ki beni takip eden birileri var.
Öyle bir an oluyor ki geçmişe el atıp geleceği değiştirmek istiyorsun. İnsanlar, kurallar, popüler fikirler, o günün gündemi ve o an yaşanan olaylar seni bunu istemeye itiyor. 'Keşke,' diyorsun, 'keşke bunu böyle yapmasaydım.'
Suçlu musun? Evet. Değiştirebilir misin geçmişi, bu anı, geleceği?
Geçmiş senin yanında hep kalacaktır. İyisi ve kötüsüyle birlikte. Susamış köpek gibi seni kovalayacak ve sana acı çektirecektir. Bu an, yani az önceki an, yani az evvelki. Evet gitti o an. Sen şu anı yaşıyorsun, şimdi de bu anı. N'oldu yandı mı devreler?
İşin aslı şu ki ; şu an yaparsın, geleceği değiştirirsin. Hayatını avucunun içine al, onu sımsıkı tut ve sakın bırakma. Bıraktığında pişman oluyorsun. Korkarım ki geri dönüşü de olmuyor.

20 Mayıs 2013 Pazartesi

Hiçbir kimseye gözü kapalı iyilik yapmıyoruz. Bunu biz mi tercih ediyoruz? Yoksa buna itiliyor muyuz? Çevremizde, okulumuzda hatta evimizin içine kadar girdi bu kötü düşünceli insanlar. Keşke onlar olmasaydı demeyeceğim. Onların da olması gerekli çünkü onlar olmasaydı bunca yaşanmışlık bizleri olgunlaştırmayacak ve biz bugünkü bizler olmayacaktık. Her şeyin olması gerektiği için olduğunu düşünüyorum. Öteki türlüsü hayat olmazdı çünkü.
Bugün biz biliyoruz ki insanlar değişti, değişiyor ve değişecek. Ama bazı şeyler hep aynı kalacak bence. Değişmeyen şeyler yıllardır gözümüzün önünde. Dünyanın varlığından beri güneş doğudan doğup batıdan battı. İşte bazı şeyler de bunun gibi. Hep aynı güneşi görüyoruz ama her günümüz aynı değil. Her gün farklı hayatlar başlıyor, bitiyor. Her gün başka olaylar oluyor, her gün başka suçlar işleniyor. Belki her gün kendimizden bir parça kaybediyoruz. Ve her yeni gün iyilikler kuma, kötülükler taşa yazılıyor.
İnsanlarda yaptığımız iyiliklerden öte onlara olan yanlışlarımız onlarda ömür boyu iz bırakıyor. Arkadaşlarımın bana yaptığı iyilikler aklıma gelmez sorsanız ama belki bir sürü kötülük sayabilirim.
Her seferinde insanlara ikinci şansı vererek büyük salaklık yapıyoruz. Bu gün şunu da biliyoruz; insanlar değişmez, sadece aptallar değişebileceklerine inanırlar.

19 Mayıs 2013 Pazar

Ah sıkıldım, bunaldım gene bu aralar. Çektiğiniz sıkıntılara ara verdiğiniz zaman tekrar yaşayınca kaldıramaz hale gelmiş oluyorsunuz. Sanki o korku gitmemiş, hep içeride bir yerlerdeymiş de, birden kocaman oluyormuş gibi.
Sanırım sıkıntılarım hiç bitmeyecek. Sanırım ben buna hiçbir zaman alışamayacağım. Alışmak istemiyorum çünkü. Çünkü bunların bitmeyecek olmasına inanmak istemiyorum. İnsanların değişmeyecek olmasına inanmak istemiyorum. İnsanlara istediğimi yapabilmek, onları değiştirebilmek ama onları üzmemek istemiyorum. Ne zaman büyüyeceğim biliyor musunuz? Bunlardan vazgeçtiğim zaman. Yani insanları olduğu gibi kabullenebildiğim zaman, yani insanları kırmayı öğrendiğim zaman. Bunlar beni her zaman bir adım geride tutacaktır ama ben böyle mutluyum. Yani hiçbir zaman değişmeyeceğim.
Bir de az önce insanları değiştirmekten bahsediyordum değil mi? Onların sevmediğim yanlarını alıp, yerine sevdiğim yanlarını koymak istediğimden bahsettik. İnsanların değişmesi bazen iyi bazen de değil.
Değişen insan kendini geliştirebilen, yontulabilen bir odundur arkadaşlar. Ama öte yandan herkes tarafından değiştirilebilir, her yöne çekilebilir ve isteyen bu oduna istediği şekli oyabilir. Sizce hangisi daha doğru. Değişken olmak mı yoksa sabit bir insan olmak mı? Ben işin içinden çıkamıyorum. Bu noktada beynim eriyip kulaklarımdan akıyor haliyle. Zaten yarın için yoğun bir ders temposu tutuyorum. Sabah başlayıp akşama kadar ders çalışacağım. Neden? Siktiğimin sınavlarını vermem lazım da ondan. Senenin başından hatta ortaokulun hatta ilkokulun başından itibaren moralim bozuk hevesim kaçıktı. Dış etmenler falan işte. Anıları deşmek istemiyorum.
Ablanız kaçar, ayak tırnaklarıma oje sürmek durumundayım.

18 Mayıs 2013 Cumartesi

Sizce de bizi kısıtlayan şeylerden birisi bağımlılık değil mi. Bende bağımlıydım. Sigara, madde veya alkol bağımlısı değildim. Ama her insanın bağımlılığı vardır ve ben bu durumu psikolojiye bağlıyorum.
Ben çikolata cips gibi atıştırmalık şeyleri her gün yerdim. Dondurma yemeden bir günüm geçerse sinirlenirdim.     Ve sanırım bunu içimdeki boşlukları doldurmak için yapıyordum. Tamam insanın bazen canı çekebilir, bazen kriz derecesinde bir şeyler yemek isteyebilir hatta o anlık düşünmeyelim, çoğu kişiden duymuyor muyuz 'Bu ara gene çok kaçırdım.' diye. Benimki daha da farklıydı. Sürekli bir şeyler yiyordum ve ev yemeği yemiyordum. Bağışıklığım çökmüştü ve götüm başım hayvan gibi olmaya başlamıştı. Gözle görülür bu değişiklik başkalarından da eleştiri almama neden oldu. Arkadaşlarım, teyzelerim falan dalga geçtiler, alındığım bir nokta değil bu. Alınmıyorum ama fark ediyorum. Görmeye başlıyorum. Sonra durup kendime acıyorum ama bir şeyi değiştiremiyorum. İrade sahibi olamıyorum. Sonra kendime üzülüyorum ve bu insanın gerilemesine neden oluyor. Hayat su gibi akıp gidiyor ve sen durup kendine bakıyorsun. Sende çırpın, sende düş, sonra kalk. Ne kadar kolay değil mi. Herkes düşmüştür, istisnasız. Peki bunlar ayağa kalmadılar mı?  Hep yanlarında birileri mi vardı? Biz yalnızız. Kendimizden başka güvenebileceğimiz hiçbir kimse yok. İnsan yaradılışı gereği bencildir. En bonkör insan bile bencildir. Etrafınızda bir sürü örnek var, sadece şu gözlerinizi açın ve görün.
Ben de bencilim. Bencilim çünkü; bu yazıyı sizler için yazmıyorum. Bu yazıyı kendim için yazıyorum. Sadece kendim için. Hiçbir şeye ve hiçbir kimseye ihtiyacım yok ve bir daha geri dönüp bakmayacağım. Bir daha geri sarmayacağım çünkü hikayemi yeniden yazmam gerekirken en başına dönüp olmamış bir hikayeyi kurtarmaya çalışmak istemiyorum. Çünkü ilerlemek ve bir şeyler başarmak istiyorum. Beğenilmek ve taktir edilmek istiyorum. İstediğim şeyleri yapabilmek istiyorum. Herkesi sevebilmek herkse güvenebilmek istiyorum. Benden korkmalarını değil herkesin beni sevmesini istiyorum ama gene söylüyorum, bu saydıklarımın hiçbirine ihtiyacım yok. Sadece düşüncelerimi yerine getirmek için çabalamaya ihtiyacım var ve bu noktada bana yardımcı olacak kişi gene benim.
Annemi sevmiyor muyum? Abimi? Tabii ki seviyorum. Onlar bana yardımcı olmak için çırpınıyorlar. Ama bu yardımı anlamak, değerlendirmek ve kabl etmek bana bağlı. Kendime güvenmeliyim çünkü doğru olanı seçmediğimi düşünürsem yaptığım tercihte de ilerleyemem.
Kendimi sevip kendime güvenmeliyim. Eğer ben bir bütün olup kendimi korursam, kendime saygı gösterirsem o zaman başkaları da bana saygı gösterir. Kendimi seviyordum, seviyorum ve seveceğim.

17 Mayıs 2013 Cuma

Kendi çektiğim bir resim. Gayet dandik ama ben çok sevdim.

Aç karınla sizlere yayın yapacağım. Bakın aç karınla diyorum. Açken beni benden birisi alıyor ve yerine bir Tazmanya canavarı koyuyor. Anca yemek yediğimde kendime gelip, doğru düzgün düşünebiliyorum. Allah yarabbi o nasıl bir çileden çıkmışlık, zaptedilemezliktir ki bir katil balinadan daha tehlikeli bir oluşum oluyorum. Benim kendimi kendimden korumam lazım oluyor şu durumda. Kafam karıştı, zaten açım. Kedi olsa kesip yerdik şimdi ahaha. Şaka şaka, kesiyoruz ama yemiyoruz, kanını içiyoruz ahahah. Kardeşim bunu duysa...
Size yemek girişimlerimden bahsedeyim madem konu buralara geldi.
Evde yemek bulamadığımda yumurta yaptığımdan yumurtayı benden güzel yapan bir üniversiteli gençlerdir bir de benimdir kesin. Yağlı, yağsız, az pişmiş, çok pişmiş, efenim teflondan kayıp tabağa döküleninden, tavaya yapışıp ekmek banılanından. Hepsinden yapıyorum. Ama hepsini yemiyorum. Yarına da bırakıyorum tabii ki.
Vazgeçtim. Bu konu beni daha da acıktırdı. Şuan gözümün önünde iskenderler, kebaplar dönüyor. Düşüp bayılacağım.
Dalıyorum konuya;
 Efenim bu erkeklerden konuşmak için dar bir zaman ama ben ortamı ısıtayım biraz isterseniz.
Arkadaşlarla tramvay duraklarında tramvay beklerken gençleri görüyoruz. Hatta bakışıyoruz, öpücük atan sapıklar da oldu. Bebeklerim benim. Ne diyoduk, bir kız görseler hemen yanındakine dirsek atıp bir öküzleşmeler, işte bir uhaha lan diye tiriplere girmeler hemen görülüyor bunlarda. Ya insan gibi davransan n'olacak ki. He ne olacak? Adamın asabını bozmayın. Ama çok tatlısınız. Öptüm sizi. Ulaşın banadsghsafds.
Konu dağılıyor farkında mısınız? Neden biliyor musunuz? Açım çünkü. O zaman vazgeçilmezlerimin bir videosunu paylaşayım. En klasiklerden.

Bu şarkıyı dinlemekten delireceğim! Aklımı kaçıracağım! Kuşuma bile dinletiyorum, kuş oynamaya başladı arkadaşlar. Buyrun dinleyin.

16 Mayıs 2013 Perşembe

Şuan bilgisayarımın yanında bir kuş var. Komşumu Gönen'e gidiyormuş. Adı Ayşe. Hayko açtım kuş kafa sallamaya başladı ahahah. Tabii ki şaka ediyorum. Ama biraz daha Rock dinlerse yapabilir diye düşünüyorum. Tırnaklarına siyah oje sürsem mi? Yok yok. Yapmayayım. Yazık zavallıya.
Arkadaş oldu bana da durup durup konuşuyorum. Ama bir yandan babam buna ekmek peynir yedirmeye başlar diye de çok tırsıyorum. Kaplumbağalarıma sosis yedirmişti.
Ay abim bide Golden almıştı bir tane, adı Gofret. Bir şeker, bir şeker ki anlatamam. Ama bakamadığımız için vermek durumunda kaldık. Çok üzüldük, abimi ağladı hatta. Konu çok boktan, farkındayım. Devamlı bloguma giren varsa yandaki iletişim kutusundan eMail adresimi bulup bana ulaşabilir mi acaba. Bana bir konu önerin, onun hakkındaki düşüncelerimi yazayım, bu gün bir şey bulamadım.

15 Mayıs 2013 Çarşamba

Merhaba ben Özüm. Kaliteli fotoğraf görmek istiyorsanız benim blogumu takip edebilirsiniz. http://myhardreams.blogspot.com/
Neden blog yazıyorum biliyor musunuz? Çünkü psikiyatriste-nasıl yazılıyor lan bu- de gittim ama işe yaramıyor. Onlar, okul ve dershane rehberlikleri ve bu amaca hizmet edenlerin hepsi sonuç odaklı. Sonuca ulaşmak her şeyi çözebilecekmiş gibi davranıyorlar. Aslında ben rahatlıyorum gibi hisssediyordum ama her gün buraya bir şeyler yazmadan duramıyorum. Ne bileyim, halim acınası ya.
 Gidiyorsun doktora, böyle böyle sorunlarım var diyorsun, o kadar sorunun içinden sana çıkıp diyor ki 'Canım senin dikkat dağınıklığına şöyle bir ilaç yazalım...' La sie! Ben küfür etmek istiyorum ya, babama, arkadaşlarıma hatta bazen cansız eşyalarıma!
Önemli olan sonuca giderken ki yolda yaşadığımız şeyler değil midir zaten. Sonuç çok mühim değil, ya hocalarımız bile sözlü notu verirken, sınav sonucuna ve tüm yıl nasıl olduğuna bakmıyor mu? Tüm yıl çalışsın, derste hep tahtada olsun öğrenci ama sınav zayıf geldi, sınıfta bırakılmaz. Önemli olan o yolda ne yaptığın. Aklından çıkarma bunu hemşehrim.
 Babam bani yıllarca görmezden gelecek, ama finalde elinde çikolatasıyla gelince gönlümü alacak? Saçma. Davranışlarına dikkat etmez, evde huzursuzluk çıkarırsa, beni her gece ağlayarak uyumaya ve ertesi sabah sınavıma ağlayarak gitmeme sebep olursa öyle babayı sınıfta bırakırım. Benim ne saygımı ne sevgimi kazanabilir. Nefretimi dahi kazanamaz. Çünkü nefretimi kazanmaktan bile aciz. Evet babam hakkında ilk defa böyle konuşuyorum yani günlüğümde küfür bile etmişimdir ama burada tamamen yalnız değilim.
 Babam aciz çünkü;
kendisi üç kız kardeş abisi ve gençliğinde askere gitmiş. Askerden döndüğünde annesi kanserden ölmüş, babası Almanya'da karıyla kızla yeyip, çoluk çocuğunun burnundan getirdiği parasından olup, kendini eski evimizin yanındaki binadan aşağıya atmış, ölmüş. En büyük kız kardeş, yani Güler halam, hastalanmış. Kimse ona sahip çıkamamış çünkü diğer kardeşlerinin de psikolojisi çok bozukmuş. Ne yapacaklarını bilemiyorlarmış. Genç yaşta babam tüm ailenin sorumluluğunu üstlenmiş bir başına. Varlıklı amcaları dayıları bir kez elinden tutmamış yetimlerin, hatta dedikodularını yapıp, eziyet etmiş orospu çocukları. Babamın da psikolojisi bozulmuş haliyle. Annem on sekiz yaşına basar basmaz babamla zorla evlendirilmiş. Çünkü annemin erkek kardeşi, yani dayım başka bir kızı seviyormuş ve o zamanki düşünceye göre büyük kardeşin önce evlenmesi gerekiyormuş. İşte, aptal mı arıyorsun. Anneme tokat bile atmış dayım, annem istemeyince. Gel gör ki karşı çıkamamış annem. Böylelikle çile dolu bir hayata zemin atılmış.
Ben küçüklüğümü hatırlıyorum, babamla annemin kavgalarını. Ters dönen masalar, annemin üzerinden dökülen yemekler, atılan tokatlar, boğazına yapışıp geçirilen sinir krizlerini. Hepsi işkence ediyor bana. Her aklıma gelişlerinde, her düşüncelerime dalışlarımda.
Annemin geleceği kararmış şu şekilde; hasta Güler halama kız kardeşleri bakmamış, evlerinde kovmuş, yakın zamanda kulaklarımla da şahit oldum zaten. Annem çocuğu gibi bakmış halama. Daha yeni yatırmak zorunda kaldık halamı çünkü hastalığı çok ilerledi. Bizi tanımamaya başladı. Şizofren zor bir hastalıktır. İnsan bir sarsıldı mı bir daha zor toparlanır, toparlanamaz. Geçenlerde olan olayları anlatayım;
 Komşumuz geldiydi bize annem işten gelmişti ben komşumuz ve annem yemeğe oturduk, sığmadığımız için halamın yemeğini odasına verdik. Yirmi dakika sonrasında bir ses duyduk, hemen fırlayıp halamın odasına koştuk. Halam yere düşmüştü, tabaklar kırılmış odanın her bir yerine saçılmıştı. Halam titriyordu ve yarı baygındı, kafasını duvara çarpmış düşerken. Kendinde değildi. İnliyordu, annem ayaklarını yukarı kaldırdı komşumuz da ayaklarını tuttu ardından. Annem kafasını yan çevirdi halamın, kusabilsin diye. Sanırım dilini ısırmıştı ki kan da kustu biraz. Ben çoktan telefonumu alıp ambulansı aramıştım zaten. Ambulansı beklerken camdaydım ve bir yandan da babama ulaşmaya çalışıyordum. Cep telefonu meşguldü. Bir eğildim camdan, babam! Arkadaşıyla telefonda muhabbet ediyor. Bağırdım, ödü bokuna karıştı, içeri girdi hemen. Ambulans geldi ve halamı hastaneye kaldırdılar. Film çekip yolladılar eve, eve gelir gelmez kasıldı, yani nöbet geçirdi tekrar, annem gene halamı tutmaya çalıştı, krizi geçtiğinde uyanık ama kendinde değildi. Ambulansı aradık tekrar. Bu sefer halam kendine gelir gibi oldu, konuştu biraz. Etrafındakilere bağırdı çağırdı, bizi tanımadı falan. Darmadağın olduk. Sonra komşumuz bizde kaldı o gece. Ama ben saat dörde kadar uyuyamadım. Annemle babam hastanedeydiler. Durumu iyi değilmiş, artık ilaçları kabul etmiyor ve ağırlaştığı için tedavi kabul etmiyormuş. Kendine iğne yapmaya başlamıştı halam. Hamile olduğunu düşünüyordu. Annem telefonda teyzemle konuşurken duymuştum, annem sabah uyandığında ocağın düğmeleriyle oynanmış buluyormuş. Artık Silivri'de özel bakım yurdunda kalıyor. Orada da nöbet geçirmiş.
Halamın durumu bu. Annem yirmi üç yıl kadar baktı halama. Yirmi üç yıl! Dile kolay. Babam kendi derdinden  bizi mi düşünecekti sanki. Hiç yanımızda olmadı. Daha o kadar çok şey var ki eskiye dair yazabileceğim. Kafa dayanmaz.
Yıllardır bu haksızlığın ezikliğiyle yaşıyorum. Belki hayatlarımız mükemmel olabilirdi. Belki abim daha iyi şartlarda okuyabilirdi ve şimdi istediği mesleği yapabilirdi. Benim şartlarım da daha iyi olabilirdi. Annemin mükemmel bir kariyeri olabilirdi. Yıllarca yıpranmayabilirdik. Huzurlu bir aile olabilirdik, bu kadar derin yaralar bırakılmayabilirdi hayatlarımızda. Ama mükemmel hayatı kim istiyor? Ben değil. İstediğim şey daha fazla huzur sadece. Mutlu olmayı her an başarabilirim. Ama herkes bana huzur veremez. Şimdi buradan bakınca şöyle diyebilirim; kalabalık çevremde, küçücük bir dünyam var. Kendi çapımda mutluyum ben. Ama isteklerim de var. Herkesin var ki. Hedefsiz insan boş, ruhsuz bedendir. Programlanmış, sömürge altındadır. Herkes onu sömürür ve istenildiği yere sürüklenir. Asla kendisi olamaz. Yoo dostum yoo, babayı alırsın diyorum hayata.
 Sevgili rehberlikçiler, sevgili doktorlar, benim sorunumu çözmenize ihtiyacım yok, benim ders notlarımı yükseltmenize ihtiyacım yok. Beni daha iyi yapmanıza ihtiyacım yok. Bunu biliyoruz; siz bana bir şey yapamazsınız, ben istemedikçe. Ben anlamadıkça beni değiştiremezsiniz. Hiç kimseyi de. Zaten bunu anlamasaydım babamı değiştirmeyi bırakmazdım.
Kendinizi değerlendirin, zaten yapıyorsunuzdur ki gece yatmadan önce. Düşünüyorsunuzdur, hayal kuruyorsunuzdur. Hayal kurun, ama o hayaller hayal olarak kalmasın. Eğer hayallerinizin peşinden koşarsanız siz olursunuz. Dikkat edin, hayalinizi gerçekleştirirseniz değil, peşinden koşarsanız. Peki ben bu dediğimi yapıyor muyum? No. Ama kendimi değerlendiriyorum ve kendimi biliyorum. Çünkü bir tek kendime güvenebilirim. Kendi bilirsem ve kusurlarımı bir zırh gibi giyinirsem işte o zaman yenilmez olurum. Ama dediğim gibi işte fizikten kalıyorum. Hoca sözlüyü de sınav notlarına göre verecek, nanayı yedim. Yeter atar yaptım aileme hayatıma falan. Siz de bana yazılarım hakkında yorum yapın. Yapın şunu ya! Yeter ya! Yalnızlıktan ciğerim soldu! Öptüm.

Merhaba millet. Bu yayınımda annemin neden benimle uyuduğundan bahsedecektim. Vazgeçtim. Benimle derken aynı odadayız yani aynı yatakta uyumuyoruz, küçüğüz de daha ölmedik yani. Daha güzel konular var aklımda geçen bir İngilizce sınavı olmuştuk oradan örnekle bazı yerlere deyineceğim.(Dikkat! Yazının bundan sonrası bol küfür içeriklidir.)
İngilizce sınavlarına hayatımda çalıştığım sayılıdır, yahu çalışılacak yer yok ki, neresine çalışayım, neye göre çalışayım. Siktirettim.  Ama biliyorum yani İngilizceyi bilmediğimden de değil he! Geldi sınav günü çattı, ben bir hırs yapmışım anlatamam. Kağıdın arkası, önü, yanı, sağı, solu bırakmadım, yaladım yuttum. Herkes çıktı bir ben kaldım, ben deliler gibi yazıyorum ama hala. En son hoca dışarıdan arkadaşları çağırdı, ben yazılımı olurken bana izlettirip, güldürüyor milleti. Ayarı vereceğim dedim içimden, sonra dedim ki kızım sus şu dönem bir bitsin sonra bakarsın icabına.
Bu gün açıklandı notum 84 almışım, “Hocam,” dedim, “KAMOON” ısrar ettim biraz yapmadı 85. Ulan sen öğrenci değil misin? Ver ulan ayarı, ittir gitsin amına koyayım. Sanki neyden korkacaksam. Bak alan gene alıyor puanını.  Bir de sınıfın popüler kızı var, Erva. Anaaam, o nedir yav.
Kelimelere döksem buradan köye yol olur. Şirret, sinsinin teki. Hocaların götünün dibinden ayrılmıyor. Ben bunu bir kıskanıyorum anlatamam. Sırf onun inadından matematik dersinden artı aldım lan ben! Çekemiyorum abi, o kadar piçliği yapacak sınıfta, hocalar onu melek bilecek, bir de üzerine toz kondurmayacak. Hocası da olsa yedi sülalesi de olsa kayarım yeminle.  Sevmem haksızlığı, cam çerçeve indiririm. Başıma ne geldiyse bu ergen düşüncelerim yüzünden geldi. Hani “Fukc the Syteam” falan.
Uzun lafın kısası; sizden başarılı birileri her zaman olacaktır, siz adamın gözünün içine bakıp yalan söyleyip söylemediğini de anlayamayacağınıza göre, insanlara güvenirken iki kere bile değil oturup saatlerce düşünün. Biz bu yaşlarda hemen arkadaş oluyoruz ama adamın aklını alıyorlar. Her seferinde diyorsun ki ‘Ulan daha başka bir şey göremem herhalde hayatta,’ Hayat da sana diyor ki ‘Nah.’  Her gün yeni curcuna, olay, tip. Bir gidin başkasıyla eğlenin. Elalemi oyuncak etmezseniz elalemin elinde oyuncak oluyorsunuz resmen. Size ve katılan herkese hayat denen bok çukurunda başarılar diliyorum.

14 Mayıs 2013 Salı

Lan, nerelerdeyim biri merak etmiyor arkadaş. Ben boşuna atar yapıyorum zaten yalnızım. Bu yalnızım kısmı yalan değil, çok az tık alıyorum baya baya. Olsun biz yalnız da mutluyuz değil mi? Yok mu? Hiç mi? Peki. Ok. 
Blogger da dolanıyorum arada güzel yazılar okuyorum. Güzel derken olaylar pek benimkilerden farklı değilmiş ama olsun anlatıcı iyi anlatıyor. Bir ara paylaşırım.
 Bu dönem tam dersleri sıkı tuttum derken s*ki tuttum anasını satayım. Tam oldu diyorum poff sönüyorum hemen. Matematik geliyor biraz, arkasından sözelleri iteliyorum bana mısın demiyor. Öz değerlendirmemi yazımın sonunda yapacağım.
 Geçen saat 11 mi 10 mu öyle bir şey. Nasıl içkiliyim.... Şaka şaka. Aldım pc'yi kucağıma bu Les Twins'in videolarını izliyorum. Abim Edirne'de okuyor benim o yüzden annem ve ben aynı odada uyuyoruz, abimin yatağında uyuyor annem. Annemle küçük yaştan beri beraber uyuyoruz. Bunun sebeplerini yarın paylaşacağım yazımda konuşurum. Uzun biraz. Annem söylenmeye başladı, annem de benim gibi susar susar birden parlar ve hemen üzülür. Ay ne şekermişiz lan. Annem bağırdı ben ders çalışmıyor muşum hep o LT'i izliyormuşum falan. E haklı. Ama sebepleri var gibi. Yani aslında yok, ben kendi önüme engel koyup bahane arıyorum gibiyim. Üzülüyorum tabii. Kapadım pc'yi koydum yerine döndüm arkamı uyudum. Yani fiziksel olarak. Ağladım yani. Çok üzüldüm. Hem kendime kızdım, hem olaylara. Her şeye. Başladı benim motor geri sarmaya. Ben ağlıyorum deliler gibi. Hani başkasına belli etmeden ağlama olayı var ya bildiniz siz onu, öyle yapıyordum. Bir baktım annemin göz kapaklarının sesini duyuyorum, annemin gözü yaşlanınca göz kapakları ses çıkarır, baktım o da ağlıyor. Ses etmedim. Sonra toparlanır gibi oldu biraz sora doğruldu "Ağlıyor musun?" sen falan dedi. Sesimi çıkarmadım, biliyordu zaten, karşılıklı ağlıyorduk. Anneme atar yapınca veya kendi şeylerim yüzünden annemi üzünce veya babama bir şey dediğimde olay annemle babamın tartışmasına dönünce daha da üzülüyorum, kahroluyorum. Sonra sarıldık annemle annem konuştu ve beni sakinleştirdi gene. Suçlu olan benim ama bana sarılıp beni sakinleştiren gene annem, biraz da annemin omzundaki yüklerin yıllardır orada durmasına ve herkesin bunu anneme yakıştırıp itiraz etmemesine alışılmışlığına üzüldüm, ağladım. Uyumuşum sonra. Sabah kalkıp yastığımdaki rimel lekesini gördüm. Üzgün gittim okula.
Haksızlığı sevmiyorum ya, hani yay burcuyum ya. Anasını siktiğimin dünyasında, amına koyduğumun hayatında bir sürü haksızlığa uğradım. Çalışmamak benim suçum ise eğer, bundan böyle haksızlığa susarsam bunu da suç bilirim. Ezileni ezmek de ne oluyor? Ezileni kurtarmaya çalışmak mı? Asla. Ne zaman yaptıysam sırtı yere gelen ben oldum, babayı alırsınız. Gidim çay suyu koyayım annem gelir şimdi, tombiş ayaklım.

12 Mayıs 2013 Pazar

LES TWİNS FOTOĞRAF GALERİSİ

En sevdiğim LT fotoğrafları;
















LES TWİNS

Ben boş zamanlarımda hatta bundan zaman bulup ders çalışamıyorum da diyebilirim, Les Twins'in videolarını izliyorum. Bu çocuklar Fransız ve ikiz dansçılar, mankenlik yapmışlar ve dans kareografisi hazırlıyorlar. Çok tatlı, şeker şeyler. Sizin için video linki atacağım, mutlaka izleyin.
http://www.youtube.com/watch?v=BagSmZi4uik
http://www.youtube.com/watch?v=51HiVx_r5hs
http://www.youtube.com/watch?v=UvGUzcn2WSE
http://www.youtube.com/watch?v=f-4DcPPYXpw
http://www.youtube.com/watch?v=wEfpjtcbPn4
http://www.youtube.com/watch?v=AcbSve9dQOU
Daha çok video var arşivimde, isteyen olursa yayınlayabilirim. Hd izleyin, muhakkak izleyin, soru sorucamdgfasdfgha
Bazen ne hakkında yazacağımı bulamıyorum. Bana e-mail ile öneri ve görüşlerinizi atabilirsiniz.

11 Mayıs 2013 Cumartesi

Söz verdiğim gibi sık yazmaya başladım. Ama ben sorumsuz birisiyim, bu gün yaparım derim ertesi gün yapmam falan. Tamam, konuya giriyorum.
 Hayata niçin geldik? Var mı fikriniz? Farkında mısınız ne yapmanız gerektiğinin? Ben farkındayım ve biliyorum. Ama lakabım sorumsuz oldu resmen. Okulumdaki hocalarım, arkadaşlarım, annem, hatta bazen ağabeyim -abim lan işte- bile bunu dile getiriyor. Durum öyle gözüktüğü gibi değil.
 Ben psikoloji adamıyım biraz. Hani kitaplar, filmler falan sarıyor bayağı. İnsanları iyi gözlemler, iyi çözümlerim. Yaşıtlarımı da izliyorum haliyle. Anladığıma göre çoğu arkadaşım neden okulda olduğunu, neden derslerinin iyi olması gerektiğini pek bilmiyor. Okula geliyorlar çünkü anneleri babaları öyle olması gerektiğini söylüyor, ders çalışmaları, sınıfta kalmamaları gerekiyor çünkü kalırlarsa evde bir ton azar işitecekler. Çok samimi söylüyorum annem kızacak diye notlarımı kurtarmaya bakmadım. Çünkü aptallık olur, çünkü benim gerçekten bunu yapmam lazım kendim için, bir hedefim var. Bu yıl kalabilirim ama. Şaka şaka. Ben bir de kitap yazacaktım bakın konu nereden nereye geldi.
 Ya şöyle yaşayıp gidiyoruz da uzaktan hiç baktınız mı hiç kendinize? Ben baktım, nasılız biliyor musunuz? Bir avuç insanız ve kendi saçmalıklarımızın içinde çırpınıyoruz.
 Okula gitmek için hiç direnmedim. Tamam, bazı sabahlar götüm tutmadı ama olsun, genelleme yapıyoruz burada.
 Kendi hayatımdan örneklendiriyorum; annem işe gidiyor, yoruluyor, eve gelip yemek yapıyor, saat geç oluyor ve annem zaten yorgun olduğu için günü bitiyor, uyuyor. Haftanın altı günü işe gidiyor ve kendisine ayırabilmek için pazar günü kalıyor ve o gün de temizlik yapıyor. Temizlik yapınca hem yoruluyor hem de ne gezebiliyor, ne sosyalleşebiliyor, ne de zihnen rahatlayabiliyor. Sürekli bir şeyleri yapmak zorunda, o camı silmese birisi ona çıkıp pis mi diyecek? Yahu desin! Pisim ulan! Sildiğim o cam bana ne katacak? Hiçbir şey. Etrafımda bir sürü böyle insan var. Hadi onlar hayatını yaşayamıyor diye bir üzüldüm, iki üzüldüm, üçüncüde kabullenmeye başladım. Ama kötü olan ve asileştiğim nokta şu; beni de bastırmaya ve kendilerine uydurmaya çalışıyorlar. Kendi kuralları var. Kural diye bir şey yok arkadaş. Popüler fikirler var. Onların istekleri var. Benim de var tabii ki.
 Sanat severim ben. Hatta bununla ilgili fotoğraf da atacağım. Benim farkımda değiller. Böyle çok üzüldüğüm bir anım var;
 Babama dedim ki bana bir tuval al da resim yapayım hazır ilham gelmişken. Şöyle olmadı böyle bahaneler, en sonunda aldı bir tane parasına kıyıp. Ben de bir resim yaptım. Güzel de oldu, amatörüm ama olsun. Annem bayıldı, geçti karşısına izledi falan. Babam da dönüp dedi ki "O kadar para verdiğime deymiş."
 Paranı sikeyim. O siktiğimin sigarasını almaya para buluyorsun, ben söz konusuyken - çocuğun yani- paran kıymetli oluyor. Götüne sok paranı. Affedersiniz, kendimi kaybettim.
 Ve ben o resmi, evin ilk çivisini salona sokup, astırdım. İnat ettiğimde tam ediyorum sanırım.
Benim farklı olmama karşılar ailemin çoğu. Baskıcı ve diktatörler. Ay şu ayıp, bu ayıp. Eh ebenin herekesi artık ya! Ya şimdi ben burada ergen gibi atar yaptığımın farkındayım ama bunun adını da siz koydunuz, "ergen gibi," diye diye. Böyle olmuyor mu sizin hayatınızda da. Eminim ki oluyordur. Hepiniz kısıtlanıyorsunuz, baskı altındasınız. Çoğunuz da sömürülüyor. Yıpratılıyor, sindiriliyor. Buna izin vermeyin. Buraya geldiniz çünkü hayatınızı yaşamanız lazım, çünkü oyununuzu oynamanız lazım, çünkü hepiniz bunun için buradasınız. Çünkü mutlu olmalısınız, yapabildiğiniz her şeyi yapmalı, deneyebildiğiniz her şeyi denemeli ve tadabildiğiniz her şeyi tatmalısınız. Çünkü sadece bu oyunda tek bir canınız var. Ölene kadar ölmemeye ve mutlu olmaya çalışın ama mutlu olacağım diye boş şeylerin peşinde koşmayın. Parası olan arkadaşlarım da var, şuan çoğu orospu, o yüzden arkadaşım değiller artık. Bazıları da gerçek mutluluğu arıyor. Yani mutluluk uzakta değil. Unutmayın li sahip olduğunuz her şey size bir mutluluk getirisidir ve karşınıza çıkan her sorun bir tecrübe fırsatıdır, onları sakın kaçırmayın. Hayata sımsıkı tutunun. Diğerleri peşinizden gelecektir. Diğerleri dediğim; mutluluk, sevgi ve  cesaret.
 Eğer hala hayata atılamıyorsanız önünüzde engel olduğundandır. Ben de öyleydim. Öyle olan arkadaşlarım da var, ama onlara üzülmeyi bıraktım çünkü insanlar değişmiyor. Hayata atılmanız için sadece o anlık bir deli cesaretidir, ben bu konuda biraz şanslıyım çünkü delinin tekiyim. Hadi öptüm gözlerinizden.

9 Mayıs 2013 Perşembe

Şimdi benim kafama falan taktığım bir takım sorunlar var ben şuna ailevi meseleler diyeyim siz anlayın. Bende gittim doktora. Aile psikiyatristimiz var bi hatun maşallah taş gibi de. Dedim böyle böyle derste şaftım kayıyor, hoca konuyu anlatırken ben bir bakıyorum sorunun sonunda uyanmışım, voleybol oynarken top önüme düştükten sonra ayılıyorum yani resmen kendimden geçiyorum, dalıp gidiyorum. Bana bi şurup verdi dikkat için. Bir de kan tahlili neyn yaptırdık efenim bende b 12 eksikliği varmış bayağı. Eh bayağı uzattım lafı durun sadede geleyim, içimi dökeyim.
 Ben gittim doktora o kadar parayı verdim ama ben içimi dökemedim arkadaşlar şimdi tabiri cayiz ise sizin beyninizi eriteceğim burada.
 İlk önce bu ilaç ile ilgili sorunlarım bana hissettirdikleri tabi ki. Tüm sorumluluklarımdan kurtulmuşum gibi ama kafamın arkasında bir yerlerde en ufak bir üzüntüde hop ordan çıkıp birer birer hatıra olarak gözlerimin önüne dökülüyor sanki. İlacı iyileşmek için içer insan. Evet ben bunu farkındayım sürekli geri sarıyorum. Bunu düzeltebilmek için içiyorum. Ama sanki hiçbir şey kat edemiyormuş gibiyim. Hep yerimdeymişim, hiçbir zaman ilerleyemeyecekmişim gibi.

Çaresiz kalmadığım sürece kendimi teselli edebiliyorum. Ama içinde bulunduğum durum bambaşka, yazmaya kalksam kan kusarım, işte bu durumum çaresizlik başlı başına. Caresiz olunca tamamen kendimle yalnız kalıyorum ve resmen korkuyorum. Kendi kendime kuruyorum. Evet, öyle. Kötü durumlar, sahneler oluşuyor kafamda, genellikle gece yatmadan önce, ve daha çok üzülüp ağlıyorum. Sanki boğuluyorum da, insanlar yanımda dikilip "Ah kurtaralım," diye konuşup, elini uzatamıyormuş gibi.
 Şimdi siz söyleyin, bana bu iğrenç zemini hazırlayanları hayatımdan nasıl çıkarayım. Çıkarsam mutlu olur muyum?
 İki ucu boklu değnek, öyle bir şey ki atsan olmuyor, atmasan tam bir lanet. Gençler daha sık yuazmaya başlıycam ama şimdi kaçıyorum yemek hazırmış, bye, kip, ok.
Acemi yazı deneyimlerim devam ediyor. Durun bir şeyler daha saçmalıyayım şuraya.