Neden blog yazıyorum biliyor musunuz? Çünkü psikiyatriste-nasıl yazılıyor lan bu- de gittim ama işe yaramıyor. Onlar, okul ve dershane rehberlikleri ve bu amaca hizmet edenlerin hepsi sonuç odaklı. Sonuca ulaşmak her şeyi çözebilecekmiş gibi davranıyorlar. Aslında ben rahatlıyorum gibi hisssediyordum ama her gün buraya bir şeyler yazmadan duramıyorum. Ne bileyim, halim acınası ya.
Gidiyorsun doktora, böyle böyle sorunlarım var diyorsun, o kadar sorunun içinden sana çıkıp diyor ki 'Canım senin dikkat dağınıklığına şöyle bir ilaç yazalım...' La sie! Ben küfür etmek istiyorum ya, babama, arkadaşlarıma hatta bazen cansız eşyalarıma!
Önemli olan sonuca giderken ki yolda yaşadığımız şeyler değil midir zaten. Sonuç çok mühim değil, ya hocalarımız bile sözlü notu verirken, sınav sonucuna ve tüm yıl nasıl olduğuna bakmıyor mu? Tüm yıl çalışsın, derste hep tahtada olsun öğrenci ama sınav zayıf geldi, sınıfta bırakılmaz. Önemli olan o yolda ne yaptığın. Aklından çıkarma bunu hemşehrim.
Babam bani yıllarca görmezden gelecek, ama finalde elinde çikolatasıyla gelince gönlümü alacak? Saçma. Davranışlarına dikkat etmez, evde huzursuzluk çıkarırsa, beni her gece ağlayarak uyumaya ve ertesi sabah sınavıma ağlayarak gitmeme sebep olursa öyle babayı sınıfta bırakırım. Benim ne saygımı ne sevgimi kazanabilir. Nefretimi dahi kazanamaz. Çünkü nefretimi kazanmaktan bile aciz. Evet babam hakkında ilk defa böyle konuşuyorum yani günlüğümde küfür bile etmişimdir ama burada tamamen yalnız değilim.
Babam aciz çünkü;
kendisi üç kız kardeş abisi ve gençliğinde askere gitmiş. Askerden döndüğünde annesi kanserden ölmüş, babası Almanya'da karıyla kızla yeyip, çoluk çocuğunun burnundan getirdiği parasından olup, kendini eski evimizin yanındaki binadan aşağıya atmış, ölmüş. En büyük kız kardeş, yani Güler halam, hastalanmış. Kimse ona sahip çıkamamış çünkü diğer kardeşlerinin de psikolojisi çok bozukmuş. Ne yapacaklarını bilemiyorlarmış. Genç yaşta babam tüm ailenin sorumluluğunu üstlenmiş bir başına. Varlıklı amcaları dayıları bir kez elinden tutmamış yetimlerin, hatta dedikodularını yapıp, eziyet etmiş orospu çocukları. Babamın da psikolojisi bozulmuş haliyle. Annem on sekiz yaşına basar basmaz babamla zorla evlendirilmiş. Çünkü annemin erkek kardeşi, yani dayım başka bir kızı seviyormuş ve o zamanki düşünceye göre büyük kardeşin önce evlenmesi gerekiyormuş. İşte, aptal mı arıyorsun. Anneme tokat bile atmış dayım, annem istemeyince. Gel gör ki karşı çıkamamış annem. Böylelikle çile dolu bir hayata zemin atılmış.
Ben küçüklüğümü hatırlıyorum, babamla annemin kavgalarını. Ters dönen masalar, annemin üzerinden dökülen yemekler, atılan tokatlar, boğazına yapışıp geçirilen sinir krizlerini. Hepsi işkence ediyor bana. Her aklıma gelişlerinde, her düşüncelerime dalışlarımda.
Annemin geleceği kararmış şu şekilde; hasta Güler halama kız kardeşleri bakmamış, evlerinde kovmuş, yakın zamanda kulaklarımla da şahit oldum zaten. Annem çocuğu gibi bakmış halama. Daha yeni yatırmak zorunda kaldık halamı çünkü hastalığı çok ilerledi. Bizi tanımamaya başladı. Şizofren zor bir hastalıktır. İnsan bir sarsıldı mı bir daha zor toparlanır, toparlanamaz. Geçenlerde olan olayları anlatayım;
Komşumuz geldiydi bize annem işten gelmişti ben komşumuz ve annem yemeğe oturduk, sığmadığımız için halamın yemeğini odasına verdik. Yirmi dakika sonrasında bir ses duyduk, hemen fırlayıp halamın odasına koştuk. Halam yere düşmüştü, tabaklar kırılmış odanın her bir yerine saçılmıştı. Halam titriyordu ve yarı baygındı, kafasını duvara çarpmış düşerken. Kendinde değildi. İnliyordu, annem ayaklarını yukarı kaldırdı komşumuz da ayaklarını tuttu ardından. Annem kafasını yan çevirdi halamın, kusabilsin diye. Sanırım dilini ısırmıştı ki kan da kustu biraz. Ben çoktan telefonumu alıp ambulansı aramıştım zaten. Ambulansı beklerken camdaydım ve bir yandan da babama ulaşmaya çalışıyordum. Cep telefonu meşguldü. Bir eğildim camdan, babam! Arkadaşıyla telefonda muhabbet ediyor. Bağırdım, ödü bokuna karıştı, içeri girdi hemen. Ambulans geldi ve halamı hastaneye kaldırdılar. Film çekip yolladılar eve, eve gelir gelmez kasıldı, yani nöbet geçirdi tekrar, annem gene halamı tutmaya çalıştı, krizi geçtiğinde uyanık ama kendinde değildi. Ambulansı aradık tekrar. Bu sefer halam kendine gelir gibi oldu, konuştu biraz. Etrafındakilere bağırdı çağırdı, bizi tanımadı falan. Darmadağın olduk. Sonra komşumuz bizde kaldı o gece. Ama ben saat dörde kadar uyuyamadım. Annemle babam hastanedeydiler. Durumu iyi değilmiş, artık ilaçları kabul etmiyor ve ağırlaştığı için tedavi kabul etmiyormuş. Kendine iğne yapmaya başlamıştı halam. Hamile olduğunu düşünüyordu. Annem telefonda teyzemle konuşurken duymuştum, annem sabah uyandığında ocağın düğmeleriyle oynanmış buluyormuş. Artık Silivri'de özel bakım yurdunda kalıyor. Orada da nöbet geçirmiş.
Halamın durumu bu. Annem yirmi üç yıl kadar baktı halama. Yirmi üç yıl! Dile kolay. Babam kendi derdinden bizi mi düşünecekti sanki. Hiç yanımızda olmadı. Daha o kadar çok şey var ki eskiye dair yazabileceğim. Kafa dayanmaz.
Yıllardır bu haksızlığın ezikliğiyle yaşıyorum. Belki hayatlarımız mükemmel olabilirdi. Belki abim daha iyi şartlarda okuyabilirdi ve şimdi istediği mesleği yapabilirdi. Benim şartlarım da daha iyi olabilirdi. Annemin mükemmel bir kariyeri olabilirdi. Yıllarca yıpranmayabilirdik. Huzurlu bir aile olabilirdik, bu kadar derin yaralar bırakılmayabilirdi hayatlarımızda. Ama mükemmel hayatı kim istiyor? Ben değil. İstediğim şey daha fazla huzur sadece. Mutlu olmayı her an başarabilirim. Ama herkes bana huzur veremez. Şimdi buradan bakınca şöyle diyebilirim; kalabalık çevremde, küçücük bir dünyam var. Kendi çapımda mutluyum ben. Ama isteklerim de var. Herkesin var ki. Hedefsiz insan boş, ruhsuz bedendir. Programlanmış, sömürge altındadır. Herkes onu sömürür ve istenildiği yere sürüklenir. Asla kendisi olamaz. Yoo dostum yoo, babayı alırsın diyorum hayata.
Sevgili rehberlikçiler, sevgili doktorlar, benim sorunumu çözmenize ihtiyacım yok, benim ders notlarımı yükseltmenize ihtiyacım yok. Beni daha iyi yapmanıza ihtiyacım yok. Bunu biliyoruz; siz bana bir şey yapamazsınız, ben istemedikçe. Ben anlamadıkça beni değiştiremezsiniz. Hiç kimseyi de. Zaten bunu anlamasaydım babamı değiştirmeyi bırakmazdım.
Kendinizi değerlendirin, zaten yapıyorsunuzdur ki gece yatmadan önce. Düşünüyorsunuzdur, hayal kuruyorsunuzdur. Hayal kurun, ama o hayaller hayal olarak kalmasın. Eğer hayallerinizin peşinden koşarsanız siz olursunuz. Dikkat edin, hayalinizi gerçekleştirirseniz değil, peşinden koşarsanız. Peki ben bu dediğimi yapıyor muyum? No. Ama kendimi değerlendiriyorum ve kendimi biliyorum. Çünkü bir tek kendime güvenebilirim. Kendi bilirsem ve kusurlarımı bir zırh gibi giyinirsem işte o zaman yenilmez olurum. Ama dediğim gibi işte fizikten kalıyorum. Hoca sözlüyü de sınav notlarına göre verecek, nanayı yedim. Yeter atar yaptım aileme hayatıma falan. Siz de bana yazılarım hakkında yorum yapın. Yapın şunu ya! Yeter ya! Yalnızlıktan ciğerim soldu! Öptüm.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder